Sami Akgün: İbrahim amca Erdemli’ye nereden ve ne zaman geldiniz?
İbrahim Oğuz: 1951 yılında Gülnar ilçesinden geldik.
SA: Hayatınız nasıl geçti?
İO: 1929 yılında Antalya’da doğdum. 1932 yılında buradan Gülnar ilçesinin Ayvalı mahallesine göçüp geldik. Babam aynı yıl vefat etti. Annem daha sonra Silifke’ye gelerek burada ikinci evliliğini yaptı. Beni amcam Ali Efendi ve dedem büyüttü. İlkokul 1. Sınıfı yarıyıla kadar okuyabildim. Sonra beni okuldan aldılar. Üç tane öz kardeşim üç tane üvey kardeşim var.
SA: Eşiniz kimlerden? Nasıl tanışıp evlendiniz?
İO: Eşim Esma Oğuz. Anamur Kaşdişlen köyünden Hürü Deniz’in kızı. Eşimin gençliği Silifke’de geçmiş. 1950 yılında kayın babamlar Erdemli’ye yerleşmişler. Ben eşimle burada tanıştım ve kaçarak evlendik. Sonra sulh olduk. Evlilik hayatımız 60 yıldır sürmektedir. Dört erkek ve bir kız çocuğum var. Hepsi de çok şükür meslek sahibi oldular.
SA: Tahtacılık yaptınız mı? Nerelerde yaptınız?
İO: Mesleğimiz ağır bir meslektir. Eskiden katırlarla yalıya ve iskeleye gidilirdi. Şimdi ise traktör var, araba var, testere ve motorlar var. Çalışmak biraz daha kolaylaştı tabi.
SA: İskele ve yalı dediniz nedir bu iskele ve yalı? Bunu biraz açabilir misiniz?
İO: Tahtacılar katırlara yükledikleri tahtaları ve ağaçları götürülmesi gereken yere götürüp geri gelme işlemini yalıya ve iskeleye gitme şeklinde adlandırırlar. Daha eskiden kesilen tahtaları katırlara yükleyerek gemi yapımında veya deniz kenarlarında yalı yapımında kullanılmak üzere iskele ve yalılara taşırdık. İskele ve yalı kelimesi buradan geliyor olmalı. Zaten Tahtacıların Akdeniz, Ege ve Marmara bölgelerinde yaşamalarının, yoğunluğunun buralarda olasının sebebi bu olsa gerek.
SA: Erdemli’den bahseder misiniz? Burada akrabalarınız var mı? Erdemli’ye geldiğinizde Erdemli nasıl bir yerdi?
İO: Erdemli’ye 1951 yılında geldik. Erdemli küçük bir köydü. 1954 yılında Kaza oldu. O zamanlar akrabalarımızdan üç beş aile anca vardı. Tabi sonra nüfus epeyce çoğaldı. Şu anki Erdemli köprüsünün yerinde taş köprü vardı. O köprüyü 1960 yılında yıktılar. Yanında kocaman bir çınar ağacı vardı. Hatta o çınar ağacının altında Atatürk’ün 1925 senesinde silifkeye giderken dinlendiği ve Erdemli halkıyla kısa bir sohbet ettiğini tarih öğretmenlerinden dinledim.
SA: İbrahim Amca size Aşık İbrahim diyorlar, Koramşalı diyorlar bu lakaplar size nereden geldi?
İO: Ben çocuk yaşımdan bu yana saz ve kemen çalarım. Çok sayıda şiirlerim var. Ozanlık yapıyorum. Erdemli şairleri arasında yer aldım. Tahtacı düğünlerinde mengiler çalıp söyledim. Semahlar çalıp söyledim. Tahtacı cenazelerinde nefesler ve ağıtlar çalıp söyledim. Ama şu anda yaşım itibariyle çok fazla verimli olamıyorum. Koramşalı lakabı yirmi yıl boyunca Koramşalı köyünde çalıştım. O yüzden Erdemli halkı bana hem Aşık İbrahim hem de Koramşalı derler.
SA: Sizin çok sayıda şiirleriniz var. Bunlara nasıl ulaşabiliriz?
İO: Çocuklarım yakında hepsini kitap haline getirecekler Ayrıca internette de yayınlayacaklar.
SA: Siz keman ve saz çalıyor, ağıtlar söylüyorsunuz. Bunları bilen başkaları var mı bilmiyorum. Siz kemanı ve ağıtları nasıl öğrendiniz?
İO: Ben çocukluğumdan beri bu ağıtları söylerim. Şu an benden başka da bu ağıtları söyleyen kalmadı.
SA: İbrahim Amca bizi evinizde misafir ettiniz. Esma teyze de bize güzel ikramlarda bulundu. Size eşinizle birlikte uzun ömürler diliyoruz. Tahtacı kültürünün yaşayan bir çınarı olarak eserlerinizin her yana yayılması ve okunması ve dinlenmesini umut ediyoruz.